Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Ölüm Kokan Oda

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
atakartal
,
,
atakartal


Erkek
Mesaj Sayısı : 75
Takım : Ölüm Kokan Oda Besikt10
Kayıt tarihi : 15/02/09

Ölüm Kokan Oda Empty
MesajKonu: Ölüm Kokan Oda   Ölüm Kokan Oda EmptyC.tesi Şub. 21, 2009 8:41 pm

Ölüm Kokan Oda


ÖLÜM KOKAN ODA

Bu odadan çıkamayacağına emindi. Burası kesinlikle bir ölüm odasıydı.
Ölüm kokuyordu. Lahit tarzı eski duvarlardan muhtemelen kan olan
lekeler vardı. Hayır, kesinlikle kandı o lekeler. Halil bundan emindi.
Ve de birazdan kendi kanıda duvarda ki yerini alacaktı. Ölecekti. Bu
ölüm kokan odada, paslanmış eski bir sandalyeye bağlı olan, Halil,
karşısında ki içinde elektrik kabloları olan havuza baktıkça öleceğini
anlıyordu. Havuzun hemen yanında DELCO marka bir araba aküsü duruyordu.
Akünün elektrik akımı yerinden, biri mor biri mavi olmak üzere iki
kablo havuza sarkıyordu. Halil oturduğu yerden havuzun içinde ki
elektrik patlamalarını görebiliyordu.
Buraya nasıl gelmişti. Bir
fabrikadaydı, bunu gayet iyi hatırlıyordu, fakat bu ölüm kokan odaya
nasıl gelmişti? Hilal. Diye düşündü. Evet, buraya onu öldürmeye
gelmiştim. Peki, sonra ne oldu? Hilal onun eski eşiydi. Daha doğrusu o
öyle diyordu. Eski eşinin yaptığı son telefon görüşmesini hatırladı.
Hilal, Halil’i öldürmekten bahsediyordu. Halil de bu telefon konuşması
üzerine, Hilal’i takip etmişti. Fabrikaya kadar. Fabrikanın önünde.
Eski, kırmızı bir Ford görmüştü. Hilal’in en yakın arkadaşı Cihan’ın
arabasıydı. Halil, fabrikaya girdiğinde hiç kimseyi etrafta
görememişti. Fabrikanın en üst katına çıkmıştı. Önünde ki karanlık, boş
koridorda, bir odadan sesler geliyordu. İnlemeler. Hilal’in sesiydi.
Halil kapıyı araladığında, kalbinin daha hızlı arttığını hissetti.
Hilal ve Cihan yan yanaydılar. Çırılçıplak ve yan yana. Deri bir
koltuğun üzerinde dudakları birbirine yapışmış bir şekilde. Deri
koltuğun hemen yanında magnum tipi bir tabanca vardı. Halil tabancayı
fark etmişti kapıyı sonuna dek araladı. Hilal ve Cihan durdular. Halil
tabancaya doğru koşmaya başladı. Tam tabancayı eline alacakken suratına
sert bir yumruk yedi. Hilal atmıştı. Cihan odanın öbür ucuna varmıştı
bile. Gri bir sehpanın üstünde büyük bir bıçak vardı. Bıçağı eline aldı
ve Halil’e doğru yöneldi. Halil ise Hilal’in boğazını sıkıyor, çıplak
vücuduna yapışmış, onu öldürmeye çalışıyordu. Hilal’in dudaklarından
iki kelime tek döküldü. “Öldür şerefsizi.”
Halil, elinde bıçakla
kendisine doğru yönelen Cihan’ı gördüğünde, Hilal’i sertçe yere
fırlattı. Yerde ki tabancaya uzandı. Ama Hilal sırtına sert bir tekme
atmıştı. Yere yuvarlandı. Tabancayı alamamıştı. Cihan, bıçağı Halil’e
doğru sallıyordu. Halil, Cihan’ın çıplak bacaklarının arasına sertçe
bir tekme indirdi. Bıçak Halil’in kucağına fırladı. Cihan yere düştü.
Halil kucağındaki bıçağı alıp Cihan’ın eline sapladı. Parmakları koptu.
Cihan çığlık atıyordu. Halil ayağı kalktı. Şimdi sıra hilal’deydi. Deri
koltuğa baktı. Kimseyi göremedi. Odanın öbür ucuna doğru yürümeye
başladı. Sonra da omuriliğinde bir acı hissetmişti. Arkasına baktığında
halen çıplak olan ve elinde tabanca tutan Hilal’i gördü. Tabancanın
kabzasından kan damlıyordu. Elini ensesine doğru götürdü. Sonrada
gözleri kararmaya başlamıştı. Bayılmıştı.
Hilal’i öldürememişti ve birazdan kendisi ölecekti. İçi elektrik akımı ile dolu olan havuzda ölecekti.
Hilal ile yedikleri son yemeği hatırladı. Çok lüks bir lokantaya
girmiştiler. Halil o yemekte yediği iğrenç lahmacunu hatırladı. Dört
lahmacun istemiş, fakat bir tanenin yarısını bile yemeden kusmuştu.
Eğer buradan kurtulursam, o lokantaya bir daha gideceğim. Ama
kurtulabileceğine emin değildi.
Kapı açıldı. Odadan, içeriye bir
ışık demeti girdi. Halil kafasını kaldırdığında, eski eşi hilal’i ve
kopan parmaklarını bezle sarmış olan Cihan’ı gördü. Sağlam olan elinde
Halil’in kullandığı bıçak duruyordu. Beyaz bez, kan yüzünden kırmızıya
dönüşmüştü. Cihan elinde ki bıçakla, Halil’e işkence yapacaktı. Seni
sadist, adi herif.
Cihan, Halil’in karşısına geçip sırıtmaya
başladı. “Seni geberteceğim!” dedi ve Halil’i yumruklamaya başladı.
Halil ise ellerini bağlayan zincirlerden kurtulamaya çalışıyordu.
“Sakin
ol” dedi Hilal. Cihan Halil’i yumruklamayı bıraktı. Halil, patlamış
dudağından akan kanı Cihan’ın suratına tükürdü. Sonra bir yumruk daha
yedi.
“Neden geldin buraya?” diye sordu Hilal. Halil cevap vermedi.
“Seni öldüreceğimi anlamıştın değil mi? Nasıl buldun burayı?”
“Her
şeyi çok önceden planlamıştın öyle değil mi? Fabrikayı, havuzu.”
Cihan’a baktı. “bu o.ospu çocuğunu.” Cihan Halil’e bir yumruk daha
atmaya hazırlanırken, Hilal onu bileğinden yakaladı.
Hilal, Halil’e bakıyordu. “Evet, hem de he…”
“Yeter!” diye bağırdı Cihan. “Kan içmek istiyorum”. Halil’e bakıyordu.
“O zaman bana yardım ette hemen işini bitirelim” dedi Hilal
“Yok.
Hayır. Hemen değil. Biraz eğlenmek istiyorum.” Akünün yanına gitti ve
akımı 80’den 90’a çıkardı. Havuzda bir ışık patlaması daha oldu. “Ha
si.tir” dedi Halil.
Cihan, Halil’in zincirlerini sökmüştü.
Halil’in kafasına dertçe bir yumruk attı.” Yere çök ve elini
sandalyenin üzerine koy!” Halil söyleneni yaptı. Cihan cebindeki
tabancayı sandalyenin yanına bıraktı. Belini acıtıyordu. Bıçağı sıkıca
kavradı ve Halil’in eline sapladı. Halil acı içinde feryat etti.
Parmakları kopmuştu. Halil ani bir hareketle Cihan’a kafa attı. Cihan
yerde yuvarlandı. Halil sağlam eliyle tabancayı kavradı. İki el ateş
etti. Cihan2ın diz kapakları parçalanmıştı. Etrafa kemik parçaları
saçılmıştı. Hilal çığlık attı. Kapının kenarında durmuş kilitli kapıyı
açmaya çalışıyordu. Halil, yerde kanlar içerisinde, acı ile kıvranan
Cihan’ı ayaklarıyla sürükleyerek, elektrik akımı yüklü havuza attı.
Cihan çığlık atıyordu. Elektrik yüklü su boğazına kaçınca sesi kesildi.
Boğazı yırtılmıştı. Cihan havuza düştüğünde havuzdan sinek vızıltısına
benzeyen bir ses çıkmıştı. Havuzdan dumanlar yükseliyordu. Halil akünün
elektrik akımı 20’ye indirdi. Sonrada tabancayı Hilal’e doğrulttu.
Hilal ağlıyordu. “Sandalyeye!” diye bağırdı Halil.
Halil havuzun
içinde ki mavi ve mor kabloları havuzdan çıkardı ve Hilal’e uzattı.
Hilal yutkunarak inledi. Başını iki yana salladı. Yüz hatları bir
geriliyor, bir gevşiyordu. Alnı ter, yanakları gözyaşı ile ıslanmıştı.
“Ya alırsın ya da seni öldürürüm” dedi Hilal. İçinde bunu doğru olmadığına dair bir ses vardı ama kendine engel olamıyordu.
Hilal hıçkırarak kabloları eline aldı. Ucundan tutmamaya dikkat ediyordu.
“Ağzına sok” dedi Halil. “Onları bir lolipop gibi yalamanı istiyorum.”
“Hayır”
diye haykırdı Hilal. Başını iki yana sallayınca etrafına ter ve
gözyaşları saçtı. Burun deliklerinden birinin önünde yeşil bir sümük
baloncuğu vardı; Hilal’in hızlı nefes alıp vermesi, baloncuk büyüyor,
küçülüyordu ama patlamıyordu. Halil daha önce hiç bunun gibi bir şey
gördüğünü hatırlamıyordu. “Hayır, bunu bana yaptıramasın!”
Ama
yaptırabileceğini biliyordu. Hilal buna inanmamış olabilirdi ve
Cihan’ın da inanacak için vakti olmamıştı ama Hilal bu gerçeği inkâr
edemeyeceğini biliyordu. Şimdi Halil’in yerinde olan oydu. Bir açıdan
bu intikam almak için yeterliydi, bir açıdan da değildi. Farkında olmak
bir düşünceydi. Ve düşünceler bu odada işe yaramazdı. Burada görmek,
inanmaktı.
“Ağzına sok, yoksa kafana kurşunu yiyeceksin.” Dedi
Halil ve tabancayı Hilal’in yüzüne doğru kaldırdı. Hilal dehşet dolu
bir feryatla olduğu yerde büzüldü. “biraz çabuk davranıp dediğimi
yaparsa, akımı 20’ye indireceğim. Sadece nasıl bir his olduğunu bilmeni
istiyorum. Söz veriyorum.”
Hilal, kızarmış yaşlı gözlerini Halil’e
dikmişti. Ona tabii ki inanmıyordu. Ama inanmak istiyordu. Çünkü hayatı
karşısında ki kişinin ellerindeydi. Daha doğrusu elindeydi.
Hilal, kabloları ağzının içine soktu. Yuvalarından fırlamış gözleri
Halil’e bakıyordu. Halil reostayı hızla çevirdi. Akımı artırdı.
Hilal kabloları ağzından atabilirdi ama şok, ağzını daha sıkı
kapamasına yol açtı. Bu kez sinek vızıltısına benzeyen ses artmıştı.
Burun deliğinde ki yeşil, sümük baloncuğu patlamıştı. Gözlerinden biri
de patladı. Hilal’in tüm bedeni sarsılıyordu. Eli bileklerinden
kıvrıldı. Parmakları gerilerek açıldı. Yanakları önce bembeyaz kesildi,
sonra da griye, ardından koyu mora döndü. Burnundan duman tütmeye
başladı. Diğer gözü yuvasından fırlayarak yanağının üzerine sarktı. Boş
göz çukurları, Halil’e şaşkınca bakıyordu. Yanaklarından biri yarıldı
veya eridi. Delikten yoğun bir duman ve keskin bir yanık et kokusu
yayıldı ve Halil turuncu mavi alevler gördü. Dili bir halı gibi alev
almıştı.
Halil’in parmakları hala reostanın üzerindeydi. Sola
doğru çevirdi ve makineyi kapattı. Hilal’in vücudu, akım onu tek eder
etmez yere yuvarlandı. Halil’in kopan parmaklarının yanına. Ağzından
halen duman çıkıyordu. Kablolar ağzından düştü. Halil kablonun ucuna
baktığında, ucuna Hilal’in yanan dilinin et parçalarının yapıştığını
gördü.
Halil kilitli kapıya yöneldi. Yerde Ölen Cihan’ın
tabancası vardı. Yerden aldı. Kapının kilidine üç el ateş etti. Kapı
açılmıştı. Başını koridora uzattı. Birkaç dakika sonra fabrikadan
çıkmıştı bile.
Bir hafta sonra bir adam Diyarbakır’ın en lüks
lokantasından içeri girdi. Hemen girişte bir masaya oturdu ve bir
porsiyon lahmacun istedi. Birkaç dakika sonra lahmacunu geldi.
Lahmacundan birkaç ısırık attı ve bıraktı. Cebinden bir kağıt para
çıkartıp masaya attı. Sonrada lokantadan çıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ölüm Kokan Oda
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ölüm Çemberi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: HİKAYELER VE ŞİİRLER :: Korkutucu Hikaye ve Yazılar-
Buraya geçin: