Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Lanet

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
atakartal
,
,
atakartal


Erkek
Mesaj Sayısı : 75
Takım : Lanet Besikt10
Kayıt tarihi : 15/02/09

Lanet Empty
MesajKonu: Lanet   Lanet EmptyC.tesi Şub. 21, 2009 8:38 pm

LANET

Uğursuz bir gecenin şafağında
ulak çakmak taşlarını hırsla birbirine sürtüyordu. İki aydır
yollardaydı ve son beş gününü uğursuz Daran ormanında yürüyerek
geçirmişti. Lanet olasıca hırsızlar olmasaydı bu uğursuz ormanı geçmiş
olabileceğini düşündü. Hayıflanmanın soğuğa bir yararı olmuyordu ateş
yakmak için daha hızlı hareket etmeliydi. En sonunda kıvılcımlar
belirmeye başladı ve birkaç becerikli izci hareketiyle sıcaklık verici
ateş karanlıkta titreşmeye başladı. Ateş adamın yorgun yüzünde derin
gölgeler yaratıyordu. Bu iş yapılacak iş değil diyerek çiğnediği otu
yere tükürdü. Eğer macera aramayıp baba ocağında kalsaydı gündüz
hayvanlarını güdüp gecelerini de ailesiyle sıcak evinde ailesiyle
geçirebilirdi. Ama o keçi koyunlardan bıkmıştı, macera arıyordu, yeni
yerler görmek istiyordu. Özel ulaklığın hep bunun için iyi bir şey
olduğunu düşünmüştü ama ilk işinde düştüğü durum içler acısıydı.
Kafasını sallanıp söylenerek yakaladığı tavşanla ilgilenmeye başladı bu
gece en azından iyi bir yemeği vardı. Gece ilerledikçe sessizlik en
ufak gürültüyü belirginleştirecek şekilde rahatsız edici bir boyuta
varmıştı ki çok yakından kurt ulumaları gelmeye başladı, pişen tavşanın
kokusu kendi kadar aç olan kurtları da yakınına çekmişti. Ama bunu geç
fark etmişti, kurtlar çok yakınındaydı ay ışığında görebildiği
kadarıyla beş kadarı kampın etrafına kadar gelmişti. Baba yadigari
kılıcını hızla kaparak koşmaya başladı. Yemek artıklarının hayvanları
bir süre oyalaması tek dileğiydi, sık çalılar derisini parçalamasına
karşın arkasına bakmadan koştu ta ki altında bir boşluk hissedip düşene
kadar. Düşüşü kısa ama oldukça acı vericiydi. Bir süre düştüğü yerden
kalkamadı bileğinde hareketle belirginleşen keskin bir ağrı vardı,
gözleri loş karanlığa alıştıktan sonra etrafını incelemeye koyuldu.
Düştüğü bölge ay ışığı ile bir miktar aydınlanmakla beraber biraz
ilersinde belirginleşen karanlıktan fazla bir şey seçemiyordu. Yukarı
çıkmasını kolaylaştırabilecek uzun ve sık ağaç kökleri yüzeye kadar
inmekteydi fakat yüzeye çıkmak için gündüzü beklemenin daha doğru
olacağını düşündü. Bu şekilde hem bileğindeki ağrı bir miktar
hafifleyebilir hem de kurtların başka şeyler ile ilgilenip
gidebileceğini düşündü. Bulunduğu yer görebildiği kadarıyla ileriye
doğru genişliği artan bir koridordu, fakat etrafındaki duvarların insan
elinden çıktığını belirtecek şekilde garip işaretler ve çeşitli
resimlerle dolu olduğunu gördü. Loş karanlık resimleri tam
görebilmesini engelliyordu. Biraz ilerisinde kalınca bir dal parçası
gözüne çarptı, doğada bulduğu bu tarz nesneleri kullanma becerisi
dağlarda hayvanlarla beraber geçirdiği yıllarda oldukça artmıştı, kısa
bir süre içerisinde bu dal parçasını etrafını aydınlatan bir meşaleye
dönüştürdü. Topallayarak duvar doğru yakalaştı, açıkçası sanattan ya da
resimden çok anlamazdı ama resimlerin bozulmadan bu sefil yerde kalması
onu etkilemişti. Sonuçta köylerinde bilge diye kabul ettikleri adamın
tanrılara adak zamanında kutsal taşlarına çizdiği uyduruk çizimler ilk
yağmurlarda eriyip giderdi. Gerçi babası o adamı bir şarlatan olduğunu
ve tanrıların kimseyi umursamadığını hep söylerdi, belki çizimlerde bu
yüzden gidiyordu; bu düşünce onun biraz gülümsetti ama bileğindeki
keskin acı onu yine düşüncelerinden sıyırarak aldı. Resimlerde pek çok
savaş betimlenmişti bunla beraber bir resim oldukça çarpıcıydı; elinde
asa bulunan bir adamın etrafındaki kıyımı betimleyen bu resimde dikkat
çekici şey adamın ayakları altında yatan insanlar arasında çocuk ve
kadınlarında olmasıydı. Ona anlatılan öykülerde veya eski efsaneleri
anlatan gezici ozanların hiç birinden böyle bir asa taşıyıcısı hakkında
bir şey duymamıştı. Resimler koridor boyunca uzanıyordu bunlara da
bakarak koridor boyunca ilerlemeye başladı. Resimlerin birinde asa
taşıyıcısı insan kemiklerinden yapılmışa benzeyen bir tahtta oturuyordu
ve etrafında insandan çok iblise benzer yaratıkların diz çöktüğünü
gördü. Bu noktada koridor genişleyip derinliği tam seçilemeyen bir
odaya açılıyordu. Odanın tabanı gri tozlu ve yıpranmış bir mermerle
kaplıydı. Her iki yanda uzun sütunlar tavana doğru yükselip kubbe
şeklindeki tavanı destekliyorlardı. Odada çürümüş hayvanlara ait
olabilecek leş bir koku vardı ve bu nefes almasını zorlaştırıyordu.
Odada ilerledikçe odanın tam anlamıyla boş olmadığını fark etti biraz
ilerisinde yıkılmış bir şekilde duran bir kütüphane olduğunu fark etti,
rafların bazılarında liğme liğme olmuş tozlu parşomen parçaları vardı.
Bunların bir kısmını incelemeye çalıştı fakat yazıları anlayamadı garip
bir lisanda yazılmışlardı. Zaten parşomenleri eline alınca bir kısmı
lime lime olup toz haline geldi. Bu sırada soğuk bir esinti odayı
dolandı buda titremesine neden oldu. Parşomenleri bir ateş yakmak için
kullanmaya karar verdi, kütüphane raflarını bazılarını kırdı ve
tutuşturduğu parşomenlerin ışığı odada belki asırlardır insan gözünün
görmediği bir katliamı gözler önüne sermişti. Odanın sonunda tamamı
iskeletlerden oluşmuş bir taht üzerinde sanki canlıymışçasına oturan
bir insan iskelet, olduğunu fark etti; iskeletin korkunç görünüşüne
etrafında yerde yatan sayısız insan iskelet parçaları eklenmişti. Uzun
bir süre oradan uzak durmaya çalışsa da bir süre sonra merakı
korkusunun üstesinden geldi ve korkunç sahneye doğru yaklaştı. Tahttaki
iskelet normal bir insan iskeletine göre uzundu ve etrafındaki iskelet
yığınına göre daha korunmuş gözüküyordu. Daha önceden hiçbir mezar
soyucu burayı keşfedememişti ki hala ölmeden önce taşıdığı ziynet
eşyaları üzerindeydi. Cesedin üzerindeki mücevherlerle küçük bir
baronluk satın alınabilirdi. Bu düşünce keyfini yerine getirdi en
azından bundan sonra rahat yaşayacaktı, yıllardır çektiği fakirlik ve
sefil yaşantısı sona ermişti. Kafasında ki bu hayallerle birlikte
cesedin parmaklarından bazılarını kırma pahasına elindeki yüzükleri
çıkarmaya başladı. Sıra kalın zincirli yakutlarla işlenmiş madalyona
geldiğinde bunu cesedi oynatmadan yapamayacağını anladı ve kılcıyla
boyun ile gövdeyi birbirinden ayırdı, iskeletin kafası gövdeden koparak
alttaki yığının içine karıştı o anda ayağını altındaki çürümüş iskelet
paçaları adamın ağırlığını taşımayarak kırıldı ve bu iskeletlerin içine
düşmesine neden oldu. Her yerine kıymık parçaları girmiş ve sağ avuç
içinde de ciddi bir kesik olmuştu. Elinden akan kan gri beyaz kemik
parçaları üzerinde yayılıyordu. Adam küfürler savurarak yerden
doğruldu, ayağı yetmiyormuş gibi elini de sakatlamıştı. Yere düşen
madolyonu da gecenin ganimetleri üzerine koydu ve sönmeye yüz tutmuş
aleve topallayarak yürüdü. Ateşi kütüphane parçalarıyla besledi bu ateş
şimdi daha canlıydı ve ona güven veriyordu. Ormanda geçirdiği süre
boyunca doğru dürüst uyuyamamanın etkilerini vücudu ısınınca daha çok
hissetmeye başladı göz kapaklarını sanki aşağıdan bir at arabası
çekiyormuşçasına kapanıyordu gerçi burada bir sürü cesedin yakınında
olmak onu çok tedirgin ediyordu ama uykusu dayanılmaz bir şekilde
gelmişti ve bir süre sonra yarı uyur bir biçimde uzandı ve gözlerini
kapattı. Bir süre sonra ufak tıkırtılar ve sürünme sesleri ile
uykusundan sıçradı, ateşi sönmüş ve etrafı loş bir karanlık sarmıştı.
Etrafta bir hareketin olduğunu duyabiliyor ama tam göremiyordu,
kılıcını çekti ama korkudan eli titriyordu iki kere kılıcını bu yüzden
düşürdü. Son düşürüşünde kılıcını almak için eğildiğinde sert cansız
bir el bileğine yapıştı korku içinde bileğini çekmek için uğraşınca onu
tutan elin sahibi bir iskelet kafatası omzunu ısırarak onu yere
düşürdü. Kalkmaya çalışsa da ayakları ve elleri cansız iskelet
yığınları tarafından yere sabitlenmişti. Bağırıp yerde kurtulmak için
çırpınıyordu ama bunların hiçbir faydası olmuyordu. Biraz ilerisinde
bir iskeletin kılıcını yerden kaldırmaya çalıştığını gördü, kaldırdığı
kılıcı yerde sürüyerek ilerliyordu, cansız bedenin yürüyüşü görünüşüne
zıt olarak canlılık ve kararlılık doluydu. Önünde duran bazı
iskeletleri ittirerek yolunun açtı. Adamın yüzüne doğru eğilerek
metalik ve insanlık dışı bir sesle bir şeyler fısıldadı; hiç bir şey
anlayamadığı bu kelimelerle beraber birden bire gözlerini açtı, gördüğü
bir rüyaydı, sevinç çığlığı atmak istedi ama sesi çıkmıyordu; ellerini,
ayaklarını, vücudunu hissedemiyordu. Panik içinde etrafına baktı
altında bir çok iskelet ve taze başsız bir ceset olduğu halde iskelet
bir gövde üzerinde bir taht üzerinde oturuyordu. Çığlık atmak istedi
ama sesi çıkmadı, odada yenide o insanlık dışı ses yankılandı ama bu
sefer anlayabiliyordu.’’ Ölülerin laneti üzerine olsun’’.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Lanet
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: HİKAYELER VE ŞİİRLER :: Korkutucu Hikaye ve Yazılar-
Buraya geçin: